15 Mayıs 2016 Pazar

Temiz Beslenme : İdeal Sağlık İçin Canlı Besinler





Baktığınızda 300 sayfalık bir kitap ama beni binlerce sayfaya ulaştırdı, pek çok makaleyi kurcalattı, kafamı oldukça karıştırdı, yeni insanlarla tanışmama vesile oldu, youtube videoları izletti,  evde buğday çimlendirmeme, maş fasulyesi filizlendirmeme önayak oldu ve bir kitap olarak misyonunu önemli ölçüde gerçekleştirdi. Bundan sonrası artık  bana kalmış .

Bazen okuduğun bir kitabın hayatını etkileme, değiştirme ve dönüştürme potansiyeli olduğunu hissedersin. Sayfalar arasında ilerledikçe öğrendiklerin ezberini bozar ve yeni bir yaşam stiline doğru bir adım atmak üzere olduğunu sezersin. Fakat bu kolay olmaz her değişiklik gibi sancılı bir süreç başlatacaktır.En önemlisi ise kitabın sana sunduğu bu yeni yaşam stilini koruyabilecek misin yoksa kitabı okuduktan sonra raftaki yerine koyup kendi konfor alanına dönerek unutacak mısın? İşte belirleyici unsur tam olarak da budur aslında.



Malum, günümüzde toksik maddelerle iç içeyiz. Hava ve çevre kirliliği, temizlik kimyasalları,  tarımda kullanılan tarım ilaçları, gıdalardaki katkı maddeleri, GDO lu gıdalar, hormonlu hayvansal besinler, soluduğumuz tehlikeli kimyasallar, ağır metaller ve artık her yerde olan elektromanyetik alanlar, yani şehir hayatının kendisi toksiktir. Buna ilaveten yaşamımızın bir parçası haline gelen stres de toksin oluşumunu artırır ve tüm hastalıkların başrol oyuncusudur. Bütün bu dış etkenler haricinde vücudumuzun kendisi doğal metabolik faaliyetleri sonucu toksin oluşturur. Çünkü yediğimiz, içtiğimiz her şeyin ve soluduğumuz havanın temel amacı enerji üretmek ve hayatta kalmaktır. Yakıt alındığında, bunun enerjiye dönmesi için yanması gerekir. Şunu unutmayın, nerede bir üretim, bir ateş varsa, orada kül ve duman olur. Yani toksik madde.





Bu kitabın ana fikri ise canlı beslenme stili ile genel sağlığımızı iyileştirmek, vücudumuza en az toksik maddeyi sokmak, temiz beslenerek kendimizin en iyi versiyonunu oluşturmak. Bu kitap bir diyet kitabı, kalori hesabı kitabı, detoks ya da sadece beslenme kitabı değil. Sağlıklı yaşamak, sağlıklı yaşlanmak, toksinlerden arınmak ve hastalıkları önlemek için iyi bir kılavuz diyebiliriz. Bedensel ve ruhsal sağlığı birbirinden ayırmadan işlemiş yol gösterici bir kaynak. Bu nedenle bir taraftan canlı besinlerle beslenmeyi,  kendi tahılınızı fasulyenizi filizlendirmeyi öğretirken diğer yandan oruç, kuru cilt fırçalama, bağırsak temizliği, buhar banyosu, aromaterapi gibi alternatif olumlu davranışlar üzerinde bilgiler içeriyor.

Kitabın yazarları Brian R. Clement ve Theresa Foy DiGeronimo, kitapta canlı besinlerin sağlık için neden çok önemli olduğunu açıklıyor ve canlı besinlere geçiş için etkili bir program sunuyorlar. Bu tür kitapları seçerken yazarların mesleklerine ve kariyerlerine dikkat etmek gerektiğini benzeri kitapları okudukça daha iyi anladım.  Yazarlardan Brian R. Clement, Florida West Palm Beach'te bulunan Hipokrat Sağlık Enstitüsü başkanı ve Holistik Sağlık Birliği kurucu başkanıdır. Theresa Foy DiGeronimo, New jersey The William Patterson Üniversitesi İngilizce Bölümü'nde doçent ve içlerinde The Natural Way of Healing Chronic Pain'in de bulunduğu pek çok kitabın yazarıdır. Orijinal adıLiving Foods for Optimum Health olan bu kitabı İngilizce aslından Evren Mutlu çevirmiş, gayet de iyi çevirmiş ve kitap ALFA tarafından yayınlanmış.

Kitabın adında geçen canlı besin terimi (RALF: Raw and Living Foods) kulağa hoş geliyor değil mi? Nedir canlı besin  derseniz  kısaca güneş alarak büyümüş ve böylece içinde gerçek yaşam gücü ve enerjisi taşıyan pişmemiş çiğ meyve, sebze, her tür yeşillik, bitkiler, filizlendirilmiş tahıl, tohum, kuru meyve ve kabuklu yemişler canlı besin olarak tanımlanabilir. Bu gıdalar aynı zamanda enzim taşıyan temiz besinlerdir. Bol miktarda temel aminoasitler, fitokimyasallar  ve klorofil içerirler.

Sıcak sıcak çorba içmek, etli sebzeli yemekleri suyuna bana bana yemek, iyi pişmiş etleri, mantıları  lüpletmek varken besinleri neden çiğ tüketelim, pişirmek besinlere ne yapıyor da biz canlı besin tercih edelim derseniz yazar bunları kitabında şahanesiyle anlatmış. Ben hatırımda kalanları kısaca özet geçeyim:
  • Pişirilen besinler besin değerlerinin ve bize sunabilecekleri hayat enerjilerinin önemli bir kısmını maalesef kaybeder. Çünkü pişirme işlemi yiyeceklerin RNA ve DNA yapılarını bozar. Örneğin bir tohumu alıp bir kaç dakika bile pişirseniz daha sonra onu toprağa ektiğinizde çimlenmez.Çünkü pişirmeyle yaşam enerjisini kaybeder ve enzimleri ölür.

  • Pişirdiğimizde gıda maddesi öncelikli olarak yapısındaki suyu kaybeder. Sebze suyu da alkali su olması nedeni ile değerlidir. Mesela uğraşır didinir temizler ve bir kilo sebzeyi pişirirsiniz minicik kalır, bilirsiniz. Ben bu hüsranı özellikle temizlemekte çok uğraştığım ıspanakta yaşarım.

  • 48 derecenin üzerinde bir ısıl işlem sonrasında sebzelerin proteinlerin yaklaşık %50 si, vitaminlerin ise %50-80 i kaybolur. Çünkü ısıl işlem gıdanın moleküler yapısını değiştirir. Bu yüzdendir ki kaya gibi sert bir patates haşlanınca yumuşacık olur. Dolayısıyla yapısındaki proteinlerin, vitaminlerin molekül yapısı da bozulur. Vitamini suyunda diye yemeğin suyunu az yemedik zamanında.

  • Vücudumuzda metabolik enzimler ve sindirim enzimleri olmak üzere iki tip enzim vardır. Enzimler vücudumuzdaki bütün kimyasal reaksiyonlara katılırlar. Onlar olmadan  hücre bölünmesi,  bağışıklık sistemi işlevleri, enerji üretimi veya beyin aktivitesi olmaz. Hiçbir vitamin veya hormon enzimler olmadan görevini yerine getiremez. Ancakenzimler pişirme sırasında meydana gelen moleküler yıkıma karşı çok duyarlıdır. 48 derece üzerindeki bir ısıl işlem enzimlerin tamamını yok eder. Ne yazık ki her birimize doğum sırasında ömür boyu tüm beden sistemimizi korumak için sınırlı sayıda enzim verilmiştir. Diğer gerekli olan miktar ise yediğimiz besinlerden alınabilir. İlginç bir şekilde, her besin tam olarak, onu tamamen parçalamaya yetecek miktarda sindirim enzimi karışımı içerir. Ancak alınan besinde ısıl işlem ile parçalanırsa vücut bunu kendi stoklarından karşılamak ve de pankreas sürekli sindirim enzimleri üretmek zorunda kalır. Yani yediğimiz her pişmiş yemek enzim rezervimizden kullanır! Yaşlanma da aslında  enzimlerin tükenmesinden başka bir şey değildir. 

  • Bağışıklığa ve sindirime yardımcı olan faydalı mikroorganizmaların aktiflikleri kaybolur.

  • Pestisitler vücudumuzda daha kolay emilen daha toksik bileşenlerine ayrılırlar.  

  • Sebzeler çiğken elektron deposudur. Yüksek ısıda pişirme ile oksijen kaybolur ve serbest radikaller ortaya çıkar. Serbest radikaller de bedende serbest kaldıklarından yağ, protein ve hatta DNA nın elektronlarından çalar ve vücudumuzda asitlenmeye sebep olur. Dip not olarak şunu da belirteyim özellikle koyu yeşil ve mor sebzeler çiğ tüketildiklerinde çok yüksek antioksidan kapasitesine sahiptir.

  • İşlem görmüş yiyecekler, içindeki kimyasallar (lezzet artırıcılar, renk maddeleri, koruyucular) yüzünden daha fazla sağlık riski taşır.

  • Et, yumurta, süt ve süt ürünleri de dahil olmak üzere tüm hayvansal gıdalar sindirim sistemi ve kan için asitlendirici özelliktedir. Sindirimle birlikte bağırsaklarda, yüksek oranda çürütücü atıklar oluşturur. Beden onları temizlemek için uğraşır da uğraşır.
Bu kadar madde çiğ besinlerin gücüne ikna olmak için kafi sanıyorum.

Peki çiğ beslendiğimizde bizi bekleyen güzellikler neler, canlı beslenme neleri vadediyor  derseniz:

  • İçilen çiğ sebze suları sayesinde etleri, sütleri, yağları sindirmekten bitap düşmüş sindirim sistemimiz bir oh çekiyor ve toksinleri attıkça rahatlıyor. Böylece toksinler ile boğuşmak yerine antioksidanları, vitaminleri, enzimleri, mineralleri, bitkisel lifleri kullanarak  tüm mesaisini kendini onarmak, yenilemek üzere harcıyor.
  • Besinlerin pişirilmeden tüketilmesi neticesinde maksimum derecede alınan canlı enerji sayesinde yaşlanma etkileri gecikir. Et, süt, yumurta gibi hayvansal besinler tüketerek oldukça asitli hale gelen vücuttan alkali vücuda geçildikçe anti-aging özelliği sayesinde kişiler daha genç ve zinde hissetmekle kalmıyor öyle de görünüyor.
  • Sabahları yataktan kalkmakta zorlanan ve gün içinde sürekli uyku durum hali yaşayan  kişilerde de mucize gibi bir etki yaratıyor ve çiğ beslenme ile kişiler güne daha dinç ve enerjik başlayabiliyorlar.
  • Sindirim sistemi üzerindeki olumlu etkileri sayesinde karaciğerin ve aynı zamanda böbreklerin de zarar görmesini engelleyerek pek çok hastalık oluşumunu engelliyor.Sağlam bir bağışıklık sistemi kurulumunu sağlar.
En en en güzeli ise pişirme işleminin ortadan kalkması ile yağ olmayan, kirlenmeyen bir mutfak sağlar  😉 Tencere, tava, yanmış yağ, ovma, cifleme  vs. yok.

Türkiye gibi sebzesi çeşitli ve bol, mutfağında otların sebzelerin meyvelerin boy gösterdiği, zeytinyağlıları birbirinden güzel, kuru yemişleri dünya çapında ünlü, kadının hasının mutfakta maharetli, annenin asli görevinin aileyi sağlıklı beslemek olduğu bir kültürden geliyoruz. Tabi diğer taraftan hamur işi yiyecekler, börekler, pideler, açmalar, kebaplar , baklavalar, şerbetli tatlılar da bizim kültürümüzün önemli bir parçası. O nedenle sağlıklı beslenmeyi belirleyecek unsurun başında tercihlerimiz geliyor. Sağlık problemleri başlamadan, vücudumuz çeşitli uyarılar ile sinyal vermeden önce yediklerimizin sorumluluğunu üzerimize almak gerekiyor.







Canlı beslenme konusunda kendi deneyimlerime gelince;

Kısa bir öykü paylaşmak istiyorum:
“Bir ailenin çocukları çok fazla dondurma tüketiyor ve bu sağlıksız beslenme alışkanlığı nedeni ile aile çocuklarını bir çare bulabilmesi için doktora götürür. Doktor çocuğu muayene ettikten sonra anne babaya şu an için bir şey yapamayacağını söyler ve bir hafta sonraya tekrar gelmelerini ister.

Çift çocuklarını alarak bir hafta sonra tekrar doktoru ziyaret ederler ve doktor çocuk ile odasında konuştuktan sonra çocuk onun söyledikleri anlayıp uygulayarak sonuçta dondurmaya olan aşırı düşkünlüğünden kurtulur. Fakat çocuğun anne ve babası, doktorun neden bir hafta önce çocukla konuşmayıp da onları bir hafta sonra çağırdığını merak edip doktora sorarlar. Doktor da açık sözlülükle, ‘bir hafta önce henüz kendisinin dondurmayı bırakamadığını, bunu ancak bir hafta içinde yapmayı başarabildiğini, dolayısıyla bir hafta önce çocuğa söyleyecek deneyimlenmiş gerçekçi önerisi olmadığını’ söyler.“

Sonuçta insanları değiştirmek çok kolay değil, özellikle kendi başaramadığımız konularda ama kendimizi değiştirerek onlara örnek olabiliriz, ya da yeni bir bakış kazandırabiliriz. Bu ve buna paralel konularda halen araştırıyor, kitaplar okuyorum, kademeli kademeli denemeler, kısmi geçişler yapıyorum ve bu konuda uzmanlığım sadece mesleğimin bir parçası olması ile sınırlı. %100 çiğ beslenmek oldukça zor. Ancak %60-70 seviyelerinde bile olsa kör topal bir süredir canlı besinlere ağırlık verdim diyelim. Hala aklımı kurcalayan ikna olamadığım hususlar var. Hayvansal kaynaklarda bulunan B12 vitamininin yeterli alınıp alınamadığı gibi veya meyve sebzelerdeki tarım ilaçlarını uzaklaştırma konusu gibi.Umarım iyi birşey yapalım derken tonla pestisite maruz kalmıyoruzdur. Neyse denemelerim neticesinde :
  • Daha fazla canlı besin tüketmek sonucunda şimdilik  daha fazla enerjik, dinç hissediyorum 💃  Midem rahat ve ciddi bir hafiflik hissi hakim.En önemlisi keyfime çok olumlu katkı sağladı.İlk hafta belirgin şekilde zordu yalnız. Ancak zaten beslenme şeklim ile arada uçurum olmadığı için adaptasyon hızlı oldu.
  • Organik gıda araştırıp, pazar pazar geziyorum. Bu yönüyle de keyifli 😳  
  • Kitapta pek çok vegan tarif var. Benzer şekilde internette araştırdıkça şahane tarifler ile karşılaştım.  Birçok “superfood” var tariflerde. 
  • İlk badem sütümü yaptım.Badem sütü alkali olması ve yüksek kalsiyum içeriğiyle muazzam bir içecek. 
  • Belirgin şekilde daha rahat uyumama vesile oldu. Tabi bunda pilates ve yoga ikilisinin katkısı da yadsınamaz.
  • Kitap sonrasında hayatıma turp filizi, üzüm çekirdeği yağı, hindistan cevizi yağı, yonca filizi, kinoa, chia tohumu gibi daha önce yemediğim tatlar girmiş oldu.
  • Damak tadım ufak ufak filizlenmiş, hafif toprak kokulu tohumlaraalışıyor.
  • İyi bir blendera ve katı sebze sıkacağına ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Hatta sebze ve yeşillikleri çok iyi sıkan, çözülmez liften tamamen ayıran bir slow juicer gerekiyor. Şimdilik smoothie yapmak için blender ve katı meyve sıkacağı yeterli oluyor ama slow juicer araştırıyorum. Belki ilerleyen süreçte kısmen de olsa çiğ beslenmeye devam edebilirsem sıcak yemekler için bir dehidratöre de ihtiyacım olacak, bilemiyorum. Dehidratör bir nevi bir fırın. Ama normal fırınlar gibi çok yüksek sıcaklıklara çıkmıyor, en fazla 46 dereceye kadar yükseliyor. İçine konulan besinlerin suyunu uçurarak bir manada pişmişler izlenimi veriyor. Örneğin kurutulmuş domates ya da hurma gibi. Burada sebzeleri pişirip/kurutup, blender’da karıştırıp hamur kıvamına getirip, sebze pizzalar, purgerler yapıyorlar.
  • Meyveleri kesinlikle yemeklerden en az birkaç saat önce yemeye dikkat ediyorum. Ya da yemekten en az iki saat sonra. Yanlış kombinasyonda yenen meyve vücuda yarar yerine sadece asit oluşturur ve o  yediğiniz öğünün de sindirimini bozup, midede fermente olup çürümeye başlar.
  • Her beslenme şeklinin önerdiği gibi su çok elzem. En az 2 litre su içmeyi unutmamak gerekiyor. Bir öneri de yemek sırasında ve sonrasında su içmemeniz.Suyu keyifli ve alkali hale getirmeyi unutmayın. Nane, limon, salatalık,taze zencefil ilavesi ile alkali; elma,tarçın ilavesi ile leziz sular ile günlük su tüketiminizi artırabilirsiniz.

Kitap ve kendi deneyimlerim hakkında şimdilik bu kadar.İlerleyen postlarda buğday çimlendirme, kitapta geçen kimi oruçlar , agave şurubu ve birkaç tarif üzerine yazmayı umuyorum. Kitap sağlıklı ve temiz beslenme hususunda bilgi vermenin yanısıra motivasyon da sağlıyor. Okuyun derim. Unutmayın,bedenimize güç veren yediğimiz yemekler değildir, bize güç veren, sindirip özümleyebildiklerimizdir

Son olarak, canlı beslenmenin amacı kilo vermek değildir. Müthiş sağlık, gençlik, yenilenme ve hayat enerjisidir gerçek hedef. Arzulanan beden şekli, o ulaşılan sağlık ve gençlikle kendiliğinden gelir zaten. 

Bu arada blogum üzerindeki menülere Sağlıklı Yaşam butonu ekleyerek bu topice  uygun postları orada toplamaya başladım .
Sağlıkla kalın 💜

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder